Z KUŞAĞI TAMAM ‘Y’DEN NE HABER?

6
659

        Yakın geçmişimizin kaybolan çocukları diyoruz onlara..Karşınızda “Y Kuşağı…”

   Sokakların tozunu yutan, salçalı ekmeğin tadı damağında kalan, modaya yön vermeye çalışsa da çok başarılı olamayan, eğitim sistemine indirilen her darbede gönüllü kobaylık yapan, her ne kadar sinek ilacı arabalarının peşinden koşma şerefine nail olsak da, arafta kalan son nesiliz. Sanki bütün gelişim planlarının test sürüşleri o dönemde yapılmış. İnsanlığa ve geleceğe hizmet etmek adına çıktığımız bu yolda, gerçekleştirdiğimiz her şey ‘gönüllülük’ esasına dayanıyor. Şükür etmek, idare etmek hatta aza kanaat etmek hayat mottosu olarak aşılanmış damarlarımıza. Öyle ki; Adile annemiz bile ‘Bir varmış, bir yokmuş’ diye başlayan o kadar çok masal anlatıp uyuttu ki bizi, yokluk kavramı hücrelerimize nüfuz etmiş adeta. Olayın bu boyutlara geleceğini bilse daha güzel bir giriş yapardı eminim… Ama bizler bunca yoksunluk içinde, var olmaya çalışmışız dünya döngüsünde…

    Oysa çocukken ne güzeldi her şey..Yokluk yine vardı belki ama bu kadar yoksun değildik. En güzel duyguları, en saf halleriyle yaşadık. Belki çocuk olduğumuz için, belki de tüm sevdiklerimiz yanımızda diye böyle hissettik. Şimdilerde, Edip Cansever’in dediği gibi; “Dağılmış pazar yerlerine benziyor memleket.” Gelmiyor içimizden hüzünlenmek bile.

   Eski sıcaklığı ve samimiyeti bulamadığımız garip bir dönemin içinde cebelleşiyoruz hepimiz. Hayatımıza sonradan dahil edilen teknoloji de cabası.. Pazar akşamlarının sıcak aile dizilerinden, dijital ortama geçişimiz bile ışık hızındaydı. Bozuk atari kollarını vurarak çalıştıran bir nesilden, dokunmatik insanlar yarattılar. Ansiklopedilerin bile tedavülden kalktığı bir dönemdeyiz. Yabancısı olduğumuz duygularla sınanıyoruz sürekli. “Bu kadar da olmaz yahu!” dediğimiz her olayın tam olarak ‘bu kadarını’ yaşıyoruz. Ve en kötüsü de; galiba buna alışıyoruz..

    Çocukluğumuz, aile büyüklerine kendimizi kabul ettirmeye çalışmakla geçti. Yetişkinliğimizde de çocuklarımız için aynı çabayı gösterdik. Her zaman büyük bir mücadelenin tam göbeğindeydik.
“Hayat Mücadelesi…”
▪︎Verdik…
▪︎Hâlâ veriyoruz…
▪︎Ve vermeye devam edeceğiz…

 

Kalabalık bayram sabahlarını hatırlayın.. O küçücük odalarda soluduğumuz sıcak ekmek kokularını, radyodan kasete çekilmiş hüzünlü Ahmet Kaya şarkılarını, şeker toplamaya gelen çocukları ve baş ucumuzda uyuttuğumuz bayramlıklarımızı.. Düşündüğümüz zaman bile boğazımızı düğüm düğüm eden o güzel günler, artık yaşanması mümkün olmadığı için mi bu kadar acıtır canımızı? Kabul edelim… Biz yakın geçmişin alaca şafağında kaybolmuş bir nesiliz. Ne oralıyız, ne buralı…

Melike Sorgun…