“Kadın dediğin…” diye başlayan onlarca cümlenin gergefinde, onurlu bir yaşam mücadelesi vermektir kadın olmak. Üzerine yapışan yaftalara ve senin için biçilen normlara inat dimdik ayakta durabilmektir. Nereden geleceğini bilmediğin tehlike ve tehditlere karşı sürekli tetikte olmak demektir. Sözlük anlamı ‘yabancılar, başkaları, el gün, herkes’ olarak geçse de dünyanın en kapsamlı ve acımasız jürisi olan ‘el alem‘e karşı, kendini muhafaza etmektir. Sen bile hayatın üzerinde söz sahibi değilken, herkesin senin hayatın hakkında karar vermesidir. Saçından topuğuna, okuyacağın okuldan evleneceğin adama, mesleğine, kaç çocuk doğuracağına, ne giymen, ne yapman, nasıl konuşman, nerede gülmen, ne zaman susman, kimle görüşmen gerektiğine ve daha tehlikelisi kim olacağına karar veren, seni kendi kalıplarına göre şekillendirme hakkını kendinde gören kanserli bir kitleye karşı kendini müdafaa etmek zorunda hissetmektir.
Yazıktır ki kadın; birincil anlamı ‘erişkin dişi insan‘ olmasına rağmen, bir cinsiyetten çok daha fazla anlama gelmektedir. Toplum baskısına maruz kalmasına karşın kendi içinde bile kolayca bölünebilen, hemcinslerinin eleştirilerine hedef olabilen, giydiği kıyafetle kolayca yargılanabilen bir varlık haline dönüşmüştür.
Açık olsan ‘gönlü var’, kapalı olsan ‘görüşü dar’…
Bu dünyada kalıplar, yıkamadığımız tabular var. Güpegündüz sokak ortasında sırf ayrılmak istedi diye öldürülen kadınlar, intihar süsü verilerek işlenen faili meçhul cinayetler var!. Tecavüze uğrayanı da var öldürülüp yakılanı da… Ve bunca acıyı yaşadıktan sonra, hayatındaki tüm doğruları bir kenara atıp cansız bedenin üzerinden bile prim yaparlar. Tahrik derler, cahillik derler, adam haklı bile derler. Yakılarak, parçalanarak, dövülerek öldüğün yetmez, cansız bedenini de lekelerler. Sen öldüğünle kalırsın ama hayat yine de devam eder. Taşıdığın bayrağı, kendinden sonra kurban edilecek kadına devrederek…
Cinsiyet ayrımı ve kadın cinayetleri diğer ülkelerde olduğu kadar ne yazık ki ülkemizin gündeminde de üst sıralarda yer alıyor. 2022 yılının ilk 5 ayında www.anitsayac.com verilerine göre, kayda geçen kadın cinayeti sayısı;
-151-
Bu rakamı telaffuz etmek ise sadece dile kolay. Zira bu rakam aynı zamanda;
Ateş düşen 151 ev,
151 acılı aile,
Erkek hegemonyasına kurban edilmiş 151 ömür,
Yaşama hakkı elinden alınmış 151 insan evladı demek…
Oysa Türk toplumunda kadının saygın bir yeri vardır. Orta Asya’da kurulan ilk Türk devletlerinde kadın ve erkek her zaman eşit haklara sahiptir. Kadın bu kadar söz sahibiyken, nasıl olur da her gün birini kurban ederiz toprağa?
Ataerkil bir topluma kadın olarak doğmak bizim tercihimiz değildi. Fakat bize bahşedilen hayatı kendi irademizle, kendi doğrularımız ışığında yaşamak en büyük hakkımızdı.
Korkmadan,
Yok sayılmadan,
Ötekileştirilmeden,
Örselenmeden…
Yani demem o ki;
“Her baba yiğidin harcı değildir ‘KADIN’ olmak…”
Melike Sorgun
28/05/2022