Siyaset kurumu ne için var?
Kimin için siyaset yapılıyor?
Bu sorulara verilecek ne makul ve yerinde cevap herhalde insanlar ve doğa için olmalı. Peki gerçekten de öyle mi? Siyaset bunca zamandır insanlığa ve doğaya barış getirdi mi? Huzur ve sükuneti sağladı mı?
İzlenen siyaset esaslı bir gelişmenin, insanca yaşamanın kapısını araladı, yolunu arşınladı mı?
Bu sorular çoğaltılabilir. Ancak insan cevabını bilmediği sorular karşısında her zaman ürkek davranır.
Bu soruların da malesef ki cevaplarını emin biçimde vermek mümkün değil. Kimine göre siyaset insan odaklı olan yaşamı daha iyiye taşımaya yönelik bir uğraşlar bütünü ve bu konuda hiç birşey olmamasından iyidir.
Bir başka kesime göre dünyadaki felaketlerin büyük bir bölümü bu çürümüş siyaset anlayışının bir sonucu.
Hangi düşüncede olursanız olun insanın sosyal alanda ve toplum yönetiminde istediği başarıyı yakalayamadığını görebiliyoruz.
Uzağa gitmeye gerek kalmadan bu haftaiçi sosyal medyaya yansıya iki video görüntüsüne değinmek istiyorum;
Birincisinde Anadolu’nun bir köşesinde ailesi ile birlikte çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşan bir çocuğun kendinden emin bir o kadar da mağrur duruşuna şahit olduk. Oniki yaşındaki bilgili çiftçi Şevki hayvanlara nasıl bakılması gerektiğinden, Türkiye’de besiciliğin geldiği son noktaya, şehirlere yaşanılan göçlerden, Anadolu’nun güzelliklerine ve tersine göçün gerekliliğine kadar birçok noktaya adeta bir tv yorumcusu akademisyen edasıyla cevap verdi.
Verirken kameraya yansıyan samimiyetin ve duygusallığın ülkenin tarımından, eğitimine, sanayisinden ekonomisine kadar yönetenlere (yönettiğini zannedenlere) ders niteliğinde olması gerektiğini de vurgulamak gerek.
İkinci videoda ise ekonomik çöküşe Covid salgınında eklenmesiyle işsizlik, yoksulluk ve çaresizlik elinden kıvranan bir ailenin minik ama cesur, engin yürekli bir ferdini içimiz parçalanarak izledik.
İçimiz parçalandı çünkü hiçbir çocuk ne yatağa aç girmeyi ne de salgının ve soğuğun üstümüze çöktüğü bu zamanda sokakta satıcılık yapmayı hak etmez. Bırakın sosyal devleti insanlığın hiç bir biçiminde kabul edilemez.
Bu gerçeği bizler biliyoruz da makam araçları ve uçakları ile sarayları ve şatafatları ile ejder meyveli içeceklerini yudumlayanların hiç bilmediğini eshefle ve ayıplayarak gözlemeye devam ediyoruz.
Videoda sosyal deney yapan (videoyu çeken arkadaş) metro durağı yanında soğukta beton üzerinde mendil satmaya çalışan çocuğa aç olduğunu ve cebindeki zar zor kazandığı 10TL parasını kendisine vermesini istediğini ve o koca yürekli minik emekçinin hiç tereddütsüz “Sormana bile gerek yok al ve karnını doyur abicim” diyerek cevaplaması bu ülkenin çocuklarının beslediği insanlığı henüz yetişkinlerin yok edemediklerini bizlere gösterdi.
Bunun ardından yoksulluğuna karşı dik duruşunu ve ailesinin yaşadığı zorlu zamanlarda kendisinin de çalışarak (mendil satarak) destek olmak istemesini izlemek bu ülkenin ayakları üzerinde durmasını borçlu olduğumuz bu gencecik insanları aklımızın en önemli yerine yazmamız gerekir.
Bu ülke içinden çıktığı her zorluğu yendi.
Ancak insanın insana yaptığı zulüm hiç bir noktada tamamen yok edilemedi. Halkı yoksulluğa mahkum eden ve bu çaresizliği de utanmadan siyaset malzemesi yapanların günü geldiğinde bu iki sonsuz yürekli çocuğun da aralarında bulunduğu kuşaklar tarafından adalet önünde mahkum edileceği günler yakındır.
O günü bekleyin çocuklar! Gelsin ki karda kıyamette sokaklarda ve soğuk havanın ayazında tarlada çalışmak zorunda kalmayacağınız günleri yaşayın. O zaman batının uygar koşullarında yaşayan emsalleriniz gibi sizler de kalem tutan, deney yapan, okuyan-sorgulayan-öğrenen bireyler olarak bilimin ve aydınlığın ışıltılı yüzleri olabilirsiniz.