SAADET’Lİ RÜZGAR İKTİDARI DEVİRİR
Milli Görüş çizgisinin nereden nereye geldiğini siyaset ile biraz ilgili olan herkes hatırlayacaktır. Geçmiş dönemde inançlı kesime hitap eden ve dini değerlerin hassasiyetini merkez noktasına koyan milli görüş hareketi, Cumhuriyet’in gücü elinde tutan elit kesimleri tarafından bir çok defa cezalandırıldı.
Gerek yargılamalar gerekse de parti kapatmalar ile yaşanan bu hesaplaşmaların sonunda ortaya çıkan mevcut durum aslında sürecin bizzat Cumhuriyet için oldukça kötü bir sınav olduğunu ortaya koydu.
“Türkiye’de Cumhuriyet devrimleri ile hesaplaşmarı var! Ülkeye şeriat getirecekler!” şeklinde gösterilmeye çalışılan Milli Görüşün aslında bu Cumhuriyet değerlerinin içerisinde yer alması ve eklemlenmesi gereken “inançsal özgürlüğün” mücadelesini verdikleri günümüzde daha net belirginleşiyor.
Elbette Milli Görüş çizgisinin kendisi de pürüpak değil. Geçmiş dönemde 68 Kuşağı mücadelesi içerisinde kendilerinin de eleştirilmesi gereken birçok hatalı duruş tarihin kalın defterinde yazılı duruyor.
Ancak osmanlı sonrası Cumhuriyet’in toplum hassasiyetleri konusunda daha maharetli olması ve geçiş sürecinde barışcıl bir rota izlenmesini sağlaması gerekliydi bu tren her defasında kaçırıldı.
Öte yandan; Milli Görüş çizgisinin altına dinamit yerleştirilmesi tam da 12 Eylül Cuntasının okyanus ötesi emriyle gerçekleştirilmesi planlanan bir durumdu. Bu plan başarılı da oldu. O dönemde frekansı bozulan hareket sonrasında içerisinden çıkar ve ranta dayalı dünya egemenlerinin tam da aradığı role bürünecek kuvvetli akımlar çıkarttı. Rahmetli Erbakan’ın siyasetinin ve ömrünün son aşamalarında mücadele ettiği bu akımlar ne yazık ki ülkenin son 25 senesine bizzat müdahil olarak ekonomi, üretim, sağlık, milli değerler, devlet yönetimi, dış politika gibi birçok konuda onarılması çok güç tahribatlara yol açtı. Bu toplu yıkım bir çok noktada toplumun da ortadan bölünmesine ve zıtlaşmasına neden oldu.
Kaybedilen bütün bu maddi ve matematiksel değerler yeniden toparlanır nitekim insanlık faciaları fırsatlara çevirmesi sayesine gezegende yaşamını sürdürmekte. Ancak üretkenlik, çalışkanlık, dürüstlük, paylaşım vb değerlerin tamiri yıllar sürecek nesiller alacak bir çalışma ile ancak elde edilebilir. Türkiye’nin kaybettiği en büyük değer Cumhuriyet Devrimleri sonrasında elde edilen bu kazanımlardır.
Hata çok bariz biçimde ortada durmaktadır; Geçmişten günümüze Cumhuriyet’in bu duruma gelmesinin en büyük nedeni, kendisininkinden başka hiç bir görüşe, inanışa, dile ve etnik kökene saygı duymayan-yaşam hakkı tanımayan anlayış yüzündendir. Bu anlayışın tarih durakları boyunca yarattığı tahribatı ve boşluğu dolduran alternatifler ne yazık ki ülkenin tüm dinamiklerini yerle bir etmiştir.
Bu noktada Milli Görüşe dönecek olursak. Yaşadıkları ayrışmanın sonucunda gömleğini çıkartanların bu çizgiden uzaklaşması belki Saadet Partisi nazarında siyasal mücadelesine devam eden hareketi küçülttü ancak kemikleştirdi-sağlamlaştırdı.
Nitekim son süreçte CHP Lideri Kılıçdaroğlu ile verilen “Cumhuriyet’in Toparlanma Sürecinde” mücadelesinde çok net biçimde tavır almayı başarmışlardır.
Merhum Erbakan’ın 10. Yıl anma törenlerinde de bütün muhalefet kesimlerini davet etmeleri ve ortaya çıkan tablo oy oranı küçük ancak misyonu büyük bir siyasi hareketin yarattığı katma değerdir.
İşte AKP ve MHP koalisyonunun yarattığı tahrip gücü yüksek Cumhur İttifakının mağlup edilmesini sağlayacak strateji Saadet Partisi’nin bu duruşunda gizlidir. Hem Saadet Partisi yönetimini ve liderleri Karamollaoğlu’nu hem de bu birlikteliğe frekans bozmadan dahil olan muhalefeti tebrik etmek gerekir. Ayrıca belirtmek gerekir ki; HDP’nin üzerindeki bunca baskıya rağmen, iktidarın “dokunan yanar” politikasına rağmen davet edebilmek büyük nezaket ve cesaret barındıran bir davranıştır.
Son olarak; geçmiş dönemde yapılan hataların telafisi karşılıklı anlayış ve hoşgörünün egemen olduğu siyaset ile mümkündür.
İlk adımdan sonra yolcu alışır, yol kısalır .
Hep birlikte göreceğiz.