PANDORA’NIN KUTUSU: “ERMENİ SOYKIRIMI”
Dün itibariyle uzun zamandır beklenen durum gerçekleşti ve ABD’nin çiçeği burnunda başkanı Biden vermiş olduğu söz üzerine 1915’de yaşanan olayları “Jenosit” yani “Soykırım” olarak tanımladı.
Aslına bakılırsa bu durum süpriz değil. Trump zamanında garip biçimde şekillenen Türkiye-ABD ilişkilerinin önce Fetö Darbesi ve sonrasında S-400 – F35 krizleri ile derinden sarsılması karşısında RTE-Trump ikilisinin her iki devletin geleneksel çizgisini aşarak kişisel olarak çözme yoluna gitme methodu başarıyla uygulandı.
Ancak bu yöntemin ABD’nin başkan değişikliği sonucunda koltuğa oturan Biden ile beraber rafa kaldırılacağı önceden sinyallerini vermişti.
Gelinen noktada Türkiye ABD ilişlerinin (Ecevit dönemi dahil) tarihin en kötü aşamasında olduğunu söylemek mümkün. Öncelikle Kıbrıs harekatı sırasında Türkiye’nin elinde mevcut olan kozların şu anda olmadığını tespit etmek gerekir.
Genel çerçeveden bakıldığında aklı selim devlet yönetiminden mahrum kalmış olmamız bir yana Lozan’ı tarihe altın harflerle yazan ekiplerin yerinde yeller esmekte olduğu görülebilir. Baştakinin tabiriyle “Cumhuriyet monşerlerinden” boşalan yerlere Kılıçdaroğlu’nun deyimiyle; “Hırsızdan büyükelçi mi olur?” sorusunu sorduracak kadar gölgesi karanlık şahısların atanmasına kalmış olmak büyük bir üzüntü kaynağıdır.
Liyakatin ve devlet aklının ortadan kalktığı bir alan olan dış işlerinde Ermeni meselesine kadar gitmeye gerek olmadan eldeki sorunlara değinmek durumu daha net ortaya koyacaktır.
Gelinen son süreçte binbir zorlukla Lozan ve Montrö antlaşmaları ile garanti altına almış olduğumuz ülke sınırlarımız ve boğazlarımız yeni nesil siyasal islamcılar için yap-boz tahtasına dönmüş durumda. Kimi zaman ülkenin başındaki zatı şahane “Lozan zafer değil yenilgidir” der ertesi sene Lozanı zaferi için Tweet atar, kimi zaman akli yeterliliğinde şüphe olan “fesli”ler emperialist sömürüye karşı açılmış yegane savaş olan “Kurtuluş savaşı” ve bu savaşın mimarlarına ağız dolusu salya ile saldırır; “Keşke Yunan galip gelseydi” diyerek içindeki kini de kusar.
Kurtuluş savaşına düşman bu fesli aklıevvellerin yanına kimlerin koşa koşa hasta ziyaretine gittiğini, resmi sayfalarından taziyeler yayınladıklarını hatırlatmaya gerek yoktur.
Bu durumda böyle bir ülke yönetiminden diplomasiyi sağlıklı yönetmesi beklenebilir mi? Sorunun cevabı malumunuz.
Sözün kısası baştan aşağı, üstünden altına kadar liyakatlı diplomasi kanadı artık yok.
Kanlı tarih yazıcısı: ABD
Emperiyalist devletler aslında dürüst davranıyorlar tabi ki anlayana. Aklıbaşında olan, gerçekçi düşünebilen bir insanın ufak bir araştırma ile aslında ortaya konan süreçlerin geçmişle çelişmediğini kolayca anlayabilir.
Zira geçmişe dönüp baktığımızda güvercin donundaki kel kartalın sırayla insanlığa armağan ettiği felaketler listelemekle bitmiyor;
2. Dünya Savaşı,
Kore Savaşı,
Küba İşgal Harekatı
Vietnam Savaşı,
Körfez Savaşı
Afganistan Savaşı
Irak Savaşı
Yemen Savaşı
Bütün bu savaşlarda dünyayı kana bulayan yankeeler şimdi yeni coğrafyalarda yeni tuzaklar kurmanın derdinde.
Çin’i Pasifikte punduna getirme gayreti sürerken, yerel ortakları ile Kanal İstanbul kurnazlığı ile Karadeniz’de Rusların gardını düşürme hayallerindeler. “Vay efendim, Dünya 5’den büyüktür, one minute” diyenler de şu anda bu işin müdüriyetini almış durumda. Bütün bu yaşananlara rağmen ABD hakkında tek kelime söz edemeyenler elbette ki olası ilk seçimde iktidardan gidişlerinin uluslararası zeminini inşaa etmeye çalışmaktalar. Bunun ardından rahat bir kaçış değil yeni bir aldanma çıkar ki bu da başka bir yazıya konu olur.
Safiyane Ortaklık
ABD’nin her zaman ki gibi fesatlıkla, emperialist güdülerle hareket ettiğini sokaktaki çocuk dahi biliyorken Ermeni Meselesini “Soykırım” olarak adlandırmasını iyi niyetle yapmış olduğunü düşünmek, bu karardan olumlu bir vaziyet çıkacağını ummak saflıktır. Eğer değilse kötü niyettir, ortak olmaktır.
Ne yazık ki Ülkemizde bu saflığa(!) düşen sol liberal kesim mevcut. Bu kesim hatırlarsanız bir zamanlar başka bir saflığa düşüp(!) “Yetmez ama evet” demişti. Sonrası malum.
Kürtlere gelecek olursak topyekün temsil iddiasında olanlar şartsız şurtsuz yankeelerin izindeler inanılmaz biçimde ABD’den ne gelirse kabuller. Sanıyorlar ki Sam Amca/ABD maveraünnehir civarlarında bir devlete yol verecek ve bin yıldır süren ızdırap yakılan bağımsızlık meşalesi ile sonlanacak. Aynı masal aynı senaryo ne yazık ki inanan bakış açısı da aynı.
Sonuç
Peki bu açıklama sonrasında ne olur? ABD’nin bu açıklaması sonrasında ortaya çıkacak en önemli sonuç Türkiye ile Ermenistan arasında meydana gelebilecek en ufak bir düzelme umuduna vurulmuş darbedir. Zaten bu açıdan ABD’nin zamanlaması manidardır. Nitekim son zamanlarda gerek Ermenistan kanadından gelen açıklama gerekse Türkiye tarafından “Karabağ Savaşı” sonrasında yapılan yumuşak tonlu açıklamalar bu kararın gölgesinde bırakılmıştır.
Amaçlanan da tam olarak budur.
Yapılması gereken nedir?
Her şeyden önce iki halk artık barışmalıdır. İki ülkenin ve kadim iki halkın geçmiş acıları konuşması ve üzerinde ortaklaşması mecburidir.Ancak bunu gerçekleştirmek için ne bir aracıya ne de başka bir güce ihtiyaç duyulmamalıdır. Öncelikle tarihçilerin yaşanılanları doğru tespit edip ortaya koyması ile ilk adım atılabilir. Ne yaşananları reddetmek ne de siyasetin kirli sularında bir acıyı kirletmek insan onuruyla bağdaşabilir.
Diğer yandan yüz seneden fazla bir zaman önce meydana gelmiş bu facia nedeniyle Türk Halkının anlına kara leke sürmek ise büyük bir haksızlıktır.
Unutulmamalıdır ki bu zulme yol açan yöneticiler Osmanlı’nın her cephede büyük yenilgisi ile sonuçlanan süreçleri de hazırlayanlardır. Sarıkamış felaketini bu halka yaşatan akılsızlık ve beceriksizlik yine aynı yöneticilerin eseridir. Bütün bu yaraları sarmanın 1. Dünya, Balkan ve Kurtuluş savaşlarından perişan halde çıkan Genç Cumhuriyet ve onun kurucuları için de oldukça güç olduğunu bilmek gerekir.
Sömürücülerin tuzaklarını bozmak halkların kardeşçe yaşamasını isteyen herkes için birinci amaç haline gelirse bu topraklara barış ve huzur yakın demektir.