Gün/Dem Vurma Günü. Hazırsanız başlayalım.
Gerek ülkemizde, gerek Dünya’da öyle büyük sorunlar egemen ki her an patlamaya hazır anksiyete ve depresyon yüklü küçük bir gezegen haline geldik. Terapist fiyatları üst düzeylere çıkınca da “Bir büyüğe danışalım.” diye oturulan masalarda sadece danışma ücreti 400 lirayı bulunca, delirmek farz oldu. Üstelik o masalara ulaşabilmek için arabaya içirilen 50 liralık yakıt sadece 1 sokak öteye götürünce anladık ki HES (Hayat Eve Sığar.)
Halka sorduk… “Neyi, nereye, ne kadar, kimle ve nasıl sığdırabiliriz” diye ve hiçbir yanıt alamadık. Suyu, elektriği, doğalgazı derken hangisinden tasarruf edersek işin içinden çıkabiliriz dedik ve bir girdabın içinde kaybolduk. En sonunda öğle yemeğini çok gereksiz bulduk ve Plüton muamelesi yaparak öğünlerin arasından çıkardık. Ee malum simit fiyatları ekmek fiyatını geçince “Gerekirse simit de yemeyiz yahu!” diyerek büyük bir tepki gösterdik. “Yine de şahlanıyooooor ammaaann.” diye ortalık yerde mehteri verirken ayçiçek yağı sol kanattan atağa geçti. Düğünlerde altın yerine yağ takanları görmek başlarda şaşırtıcı gelse de ona da alıştık zaman içinde. “Ekonomi çok iyi yeğenim.” diye nara atanlar kendilerini bir anda yağ kuyruğunda buldular. Malum; yağ on yıl önceki altın değerinde oldu artık. Hem ne demişler; “Tarih tekerrürden ibarettir.” Küçük çocuklar ezilme tehlikesi geçirse de geçmişi yaşatmak lazım tabi..Arada olur öyle şeyler.. Hem sen ezilmezsen, ben ezilmezsem kim ezilecek?
Yemek sorununu çözünce biraz sosyalleşmek hakkımız sandık. Kağıda gelen zammı tuvalet kağıdı fiyatlarındaki artışla anladığımız için kitapların bu kadar pahalı olabileceğini düşünemedik tabi. Olmadı canlı müziğe gideriz dedik. Bu kez de saat ambargosuna takıldık. Bal kapağına dönüşme korkusuyla çıktığımız yolda, gece 12’yi vurmadan topuklarımızı vura vura evlerin yolunu tuttuk. Hiç olmadı sinemaya gideriz diye düşünürken büyük bir kaosun içinde bulduk kendimizi. Sevgili Bergen’in ızdırap dolu hayatı gösterime girince, sanki film hayal ürünüymüş gibi şiddete teşvik (!) gerekçesiyle, bazı bölgelerde gösterimden kaldırıldı. Bu kararı siz affetseniz de ben affetmem!.. Böylece hayat damarlarımızdan birinin koptuğunu en acı şekilde öğrenmiş olduk. Ve bu noktada ATAM’ın kıymetini bir kez daha en derinde hissettik.
Baktık olacak gibi değil ‘Çok gezen mi bilir yoksa çok okuyan mı?‘ münazarasında ‘Çok gezen çok bilir’ atasözünün ardına sığınarak kişisel gelişmeye karar verdik. Fakat ne görelim?!. NASA’nın mercek altına aldığı ve yaşamın köklerini aradığı Salda Gölü başta olmak üzere; Patara, Kekova, Kelebekler Vadisi, Ihlara ve Pamukkale gibi alanların enerji yatırımlarına açıldığı yönünde yönetmelik yayımlandı. İnsanların girmesinin bile yasak olduğu hassas alanlarda yapılaşmanın önü de böylece açılmış oldu. Ne diyelim… Vatana, millete hayırlı olsun!. Bizim de Salda manzaralı bir yazlığımız olmasın mı?
“Yaşamanın kuralı nefes almaksa eğer
Izdırap dolu canım demekki yaşıyormuş.” diyen Müslüm Baba’nın şarkısı ile yaşadığımız kanaatine varıp, derin bir nefes alıyoruz. . .
Melike Sorgun..