NE VEREYİM ABİME?

0
441

Gün/Dem vurma günü…Hazırsanız başlayalım…

   Açlık sınırının, asgari ücretten yüksek olduğu güzel ülkemde ‘yaşamak‘ bir lüks meselesi artık. Teknoloji çağında kullandığımız elektronik eşyalar refah seviyemizi belirlerken, bir yandan karın tokluğuna “Ne iş olursa yaparım abi.” diye başlatılan furya, bir kanser hücresi gibi ülkenin tamamını ele geçirmiş durumda.  Simit/Çay keyfini geride bıraktığımız şu günlerde martıların akıbeti ise henüz bilinmiyor. Her an ayaklanıp ‘açız’ diye kafamıza talih kuşu kondurabilirler. Simitten sonra ekmek satışlarında da düşüş olup olmayacağı ise merak konusu…
   Neyse ki oksijeni kavanoza koyup satamadıkları için özgürce nefes alabiliyoruz hala. Hem de hiç bir ücret ödemeden… Maske zorunluluğunun da kalkması ile son yılların en gözde aktivitesi haline gelen nefes almak uzun yıllar tahtını koruyacağa benziyor. Yoksa o maskelerin içinde açlıktan kokan nefesimizde boğulmak kaçınılmaz olacaktı. Virüsü falan da unuttuk zaten. Sahi neydi o günler? Karantinalar, ‘ekmeaağ’ diye gezen araçlar, luppo amca… Hele ilk karantina öncesi gecenin bir yarısı kurulan o pazarlar… Ne ara haber aldınız da, ne ara gelip pazar kurdunuz be kardeşim…Pes doğrusu. 2 günlük sokağa çıkma yasaklarında makarna reyonlarını yağmalayıp sektöre can verenleri de unutmadık elbet… Bu günleri öngörmüş olmalılar ki yıllarca yetecek yiyecek stoklarını o dönem yapmışlardı zaten. Tabi hala güvelenmediyse…
   Virüse karşı başlatılan tedbirler kapsamında bütün yasaklar kalktı kalkmasına ama notaların nasıl bir tehlike teşkil ettiğini hala anlayabilmiş değiliz doğrusu!? Saati 00:00 dan 01:00 uzatılsa da müzik yasağı hala devam ediyor. “Karnımız açken, ruhumuz tok olsa kaç yazar.” Erken yatmamız ve para harcamamamız için bizi teşvik ettiklerini düşünerek derin bir nefes alıyoruz. Bakın yine nefes alıyoruz. Neden? Çünkü nefes almak bedava..
   Ülkedeki tek aktivite nefes almak değil elbette… Her ne kadar biz faydalanamasakta sığınmacı gençlerimiz için bir festival düzenleneceği bu haftaya damgasını vuran haberler arasında üst sırada yerini aldı. Üç aşağı beş yukarı İzmir’in nüfusu kadar bir harcama yapılacağı söylenen festivalde, geleceğimize yönelik bir yatırım yapıldığını düşünerek yüreklerimize su serpiyoruz. 2021 verilerine göre nüfus artış hızı binde 12.7 olurken en çok göç alan İstanbul’da kilometrekareye düşen kişi sayısı 3049 olarak kayıtlara geçmiş. Bu 3049 kişinin kaçının sığınmacı olduğu ise henüz bilinmiyor. Gerçi çoğu kayda geçmediği için ne kadar göç aldığımızı da bilmiyoruz ama olsun… Sonuçta biz misafirperver bir ülkeyiz… Ama ziyaretin de kısa olanı makbuldür öyle değil mi? ‘Kısas’ı sonra hallederiz….
   Misafirperver olduğumuz kadar sanata ve tarihi değerlerimize de düşkün bir ülke olsaydık neler değişirdi diye düşünmeden edemiyor insan!? Restorasyon adı altında tahrip edilen yüzlerce mirasa sahip çıkamadığımız gibi listeye her geçen gün bir yenisi ekleniyor. Onlarca uygarlığa ev sahipliği yapan Assos’a dozerlerin bodoslama girmesinin ardından, 1985 yılında Dünya Kültür Mirası listesine alınan Ayasofya’da su haznesinin kapağı kırılarak içine ayakkabı koyulması ve daha önce de kapılarının kemirilmesi; geldiğimiz noktanın vahametini tokat gibi çarpıyor yüzümüze…
   3 gün önce aramızdan ayrılan müzikolog ve yazar Sevgili Ahmet Say, magazin dünyasında yaşanan sansasyonel olaylar kadar gündem olmasa da; başta Fazıl Say gibi önemli bir değeri bizlere kazandırdığı, ardında onlarca eserler bıraktığı ve 87 yıllık yaşantısında yolumuza ışık tutacak adımlar attığı için teşekkürlerimizi sunuyor ve tüm sevenlerine başsağlığı diliyoruz.

Melike Sorgun…