Tarih 2 Temmuz 1993. Yer Sivas.
Henüz 4 yaşındayım. Hayattaki en büyük amacım; uslu bir çocuk olup, babaannemin diktiği elbiselerle bebeklerimi süslemek. Her şeyden habersiz oyuncaklarımla oynuyor, yaşadığım her andan keyif alıyorum. Boya kalemlerimle renklendirdiğim dünyada mutluyum, huzurluyum…Çünkü çocuğum. Ben daha bilmiyorum ki kin ne demek, öfke ne demek, insan yakmak ne demek!..
Aynı gün, aynı saatlerde Madımak oteline düşen ateşin, ömür boyu ciğerimi yakacağını çok sonra öğreniyorum. Öğrendikçe insanlığımdan utanıyorum. Utancım, üzüntümü hafifletmeye yetmiyor. Bir neden arıyor, bulamıyorum. Aklımın erdiği gerçekler, hayallerimdeki dünyaya benzemiyor.
Ben büyüdükçe içimdeki ateş de büyüyor.
Ben büyüdükçe olayların derinliği de artıyor. Ben büyüdükçe soruların içeriği de değişiyor.
“Yananlardan mısın yoksa yakanlardan mısın?” diye ikiye bölünüyor Sivas. Ahhh Sivas… Sen ki topraklarında nice ozanlar yetiştiren, sazınla, sözünle yürekleri titreten koca şehir. Yakışır mıydı tarihine böyle bir kara leke? İnsan merak ediyor… Yakılan ateş, kararan vicdanları aydınlatmaya yetti mi diye?..
Yaşadığım süre zarfında beni derinden etkileyen çok fazla olaya şahitlik ettim. Görmemem, bilmemem, düşünmemem gereken… Ama en unutamadığım olay, Madımak’ta yaşandı. Yüreğimi dağladı.
“Şiirler öğretti… Ve tarih. İnsan yanan bir maddeydi…” Ve bu utanç bize ömür boyu yeterdi…
Devriktir Sivas’a kurduğum cümleler… Kelime haznemin kıtlığından değil, bu insanlık ayıbını tanımlayacak bir cümle bulamadığımdan. ‘Kalanlar, ölenler için şiir yazar.‘ demişti ya Metin Abi, içimde biriktirdiklerim yüreğimden kaleme akıverdi;
BİZ DE SUSTUK…
Nice adamlar gördüm ben,
Aslı suretinden koşar adım uzaklaşan…
Anlamı; tanımından ibaret, vicdanları pamuk ipliğine bağlı adamlar…
İnsan kalmanın, insan olmaktan çok daha önemli olduğu coğrafyamda;
Yakılarak öldürüldük bir temmuz sıcağında…
Suçumuz neydi diye düşündük uzunca bir süre?!
Türkülerimizi mi beğenmediler, yazılarımız mı fazla geldi, şiirlerimiz mi saçmaydı?
Çünkü; gözlerini bu kadar karartmak için geçerli bir sebepleri olmalıydı.
Öldükten çok sonra öğrendik , cehennem ateşi yaktıklarını…
Sivas’ta bir Temmuz sıcağıydı.
Köşeye sıkışmıştık…
Çaresizdik…
Belki de ilk defa kimsesizdik…
Kalabalık arttı…
Sesler çoğaldı…
Alevler yükseldi…
“Birimize bir şey olursa ne yaparız?” dedi Hasret abi…
“Kalanlar, ölenler için şiir yazar.” dedi Metin abi…
Öyle oldu.
Vicdan sustu.
İnsanlık sustu.
Bu kadar sessizliğe kayıtsız kalamadık.
En sonunda biz de sustuk…
Madımak’ta bir Temmuz sıcağıydı.
Zifiri karanlıkta bir ışık aradık,
Çıkmaz sokaklarda bir kapı…
İnsanlığa fayda etmedi çığlıklarımız.
Madımak’ta yana yana semaha durduk.
Kül olduk.
Yıllar geçti, küllerimizden yeniden doğduk. Acımasızca fetva veren cellatların kurbanı olduk…
Melike Sorgun…
02/07/2022