—İKİ METİN TEK FİKİR: ÖZGÜRLÜK— “J. J. Rousseau’dan Namık Kemal’e…”

0
118
  1. J. Rousseau’ya ait Toplum Sözleşmesi’nde yazar, özgürlüğü toplum düzeni bağlamında ele almıştır. Yazara göre bireyin elinde bulundurduğu özgürlüğün temelinde çıkarları yer almaktadır: “Uygar düzende insanların oldukları, yasaların da olabilecekleri gibi kabul edilmelerine ilişkin herhangi bir kesin ve yasal bir yönetim kuralı varsa, onu incelemek isterim. Bu incelemede daima adalet ve faydanın hiçbir durumda birbirinden ayrılmaması için doğru yaptırımlar ile çıkarların öngördüklerini birleştirmeye gayret ederim. (…)” (J.J. Rousseau) Ancak bu çıkarların gözetilmesi durumunda bireyin mutlaka adil davranması gerekmektedir. Çünkü, insanın doğuştan getirdiği özgürlük, toplum düzeninde değişime uğramıştır. Toplum düzeninde insan başkalarının da haklarını düşünmek zorunda kalmış, bu durum da kişinin özgürlüğünü kısıtlamış, kişilerin birbiri üzerinde üstünlük kurma çabasını da beraberinde getirmiştir. Bireyin kendini diğerlerinden üstün görerek hakimiyet kurmaya çalışması yazara göre bireyi “köleleştiren” bir durumdur. Güç altında tutulan bireyin böyle bir duruma karşı haklarını savunması önemlidir. Bireyin toplum içindeki hakları toplumsal düzenin zorunlu olduğu gerçeğini ortaya koymaktadır. Bireyin tüm haklarının temeli bu toplumsal düzenin içinde var olabilir. Toplumsal düzen doğal bir durum değildir. Adil, bireyin haklarını koruyan bir toplumsal düzen oluşturabilmek için her türlü baskıyı oluşturan güçle mücadele edilmelidir.

Bir mütefekkir olarak J. J. Rousseau, Tanzimat aydınlarımızı bilhassa Hürriyet şairimiz Namık Kemal’i derinden etkilemiştir. Namık Kemal’in “Murabba”sında halka doğruluk ile azmederek her türlü istek ve hevesten uzaklaşılabileceği söylenmiştir. Vatanın içinde bulunduğu zor durum içerisinde kişilerin kendi hevesleri ve istekleriyle ilgilenmemesi gerektiği belirtmiştir. “Mahv eder kendini bülbül bile hürriyet içün /Çekilir mi bu belâ âlem-i pür mihnet içün/Dîn içün devlet içün can çekişen millet içün/Azme hâil mi olurmuş bu çürük ten kafesi” (Namık Kemal)

Bülbülün dahi özgürlük için kendini perişan ettiğini, yani esaretin asla kabul edilebilir bir durum olmadığını vurgulamıştır. Bu “bela”nın çekilmemesi gerektiğini ve din, devlet ve zor durumdaki millet için bireyin mücadele etmesi gerektiği dile getirilmiştir. Bunun için gerekirse birey, kendi istek ve arzularından vazgeçebilmelidir.

Görüldüğü üzere her iki metinde de “özgürlük” konusu işlenmiştir. J.J. Rousseau’nun metninde özgürlük toplum düzeni içerisinde ele alınmıştır. Özgürlüğün sınırlarının belli olması gerektiğini savunan yazar, toplum düzenini bozmayacak şekilde biçimlenen özgürlük anlayışının kişinin haklarını koruması için önemli olduğunu savunmuştur: Nitekim, toplumsal düzen kutsal bir hak olup, tüm diğer hakların temelidir. Ancak, doğal bir hak değildir ve bu nedenle mukavelelere dayanmalıdır (…)” (J.J. Rousseau). Kişisel özgürlük bilincinde olan ancak kendi haklarının yanı sıra karşısındakilerin haklarının da varlığını kabul eden demokratik kültür bilinci edinmiş bireylerin oluşturduğu toplumsal bir düzen öncelenmektedir. Ancak Namık Kemal’in metninde ise elde edilmeye çalışılan bir toplumsal özgürlükten söz edilmektedir. Milletin özgürlüğünün kazanılması için bireyin kendi istek ve heveslerinden uzaklaşarak toplum çin mücadele etmesi gerektiği anlatılmıştır: “Sıdk ile terk edelim her emeli her hevesi /Kıralım hâil ise azmimize ten kafesi/ İnledikçe eleminden vatanın her nefesi/ Gelin imdada diyor bak budur Allah sesi” (Namık Kemal).

Ancak buradaki kaygı, toplumsal düzenin bozulmasını engellemek değil, halkı esaretten kurtarmaktır. Bu açıdan bakıldığında ilk metnin ait olduğu Batı edebiyatının Tanzimat sanatçılarını etkilediği görülür.  Fransız Devriminin getirdiği özgürlük anlayışının etkisiyle ortaya çıkan metinler Tanzimat sanatçıları için önemli bir kaynak haline gelmiştir. Bu dönem sanatçıları da yapıtlarında özgürlük düşüncesine sıkça yer vererek halkı aydınlatmaya çalışmıştır. Ancak Fransız Devriminde halkın bir isteği olarak ortaya çıkan özgürlük anlayışı Tanzimatta yönetim tarafından verilen ve aydınlar tarafından halka öğretilmeye çalışılan bir “hak” olarak kalmıştır. Bu bakış açısı metinlerde de kendini göstermektedir. İlk metinde yazar, halka elinde bulundurduğu özgürlüğün sınırlarının önemli olduğunu, toplumsal düzeni bozacak bir özgürlük anlayışının yanlış olacağı, bu dengeyi bozacak her türlü baskı ve anlayışla mücadele etmek gerektiği vurgulanmıştır. ikinci metinde ise şair, halkı özgürlük için mücadele etmeye çağırmakta, bunun için bireysel isteklerden vazgeçilmesini istemektedir. Hakka, hukuka, eşitliğe dayanan toplumsal düzen bireylerin mücadelesi ile gerçekleşecektir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz