GÜNDEM YELKOVANA TAKILIRSA

0
455

Gündem ne diye sorarsan, hızla dönen yelkovan derim. Yelkovanın bu kadar hızlı döndüğü yerde siyaseti yazmak kolay olmasa gerek. Son zamanlarda gündem o kadar hızlı değişiyor ki yelkovan misali…
Peki toplum bunun ne kadarını idrak edebiliyor veya ne kadarını takip edebiliyor? Ne yazık ki suni gündemin gerçek gündemlerin önüne geçtiğini görmekteyiz.

Süleyman Soylu, Ümit Özdağ polemiği toplumun asıl gündemi değildi. Sizin kayıkçı kavganız asıl gündemin dışında, sizin kavganız toplumun çıkarına değildir; olsa olsa Saros’un çıkarına olan bir kavgadır. “Saros çocuğu, bekle tek başıma silahsız geliyorum” gibi sözler ülke gündeminden uzak, çocukluğumuzda seyrettiğimiz Türk sinemasında rol alan sokak kabadayılarının kullandığı tabirlerden öteye gitmeyecektir. Aklıma gelen tek şey Sırrı Süreyya Önder’in bir cümlesi “Tamam kardeşim (ikiniz de) birbirinize söylediklerinizde haklısınız.” 

Bir başka gündem ne yazık ki iktidara yürüyen, yürümesi gereken, Cumhuriyet Halk  Partisinin içinde geldi. Bizim bildiğimiz bayram ziyaretleri davullu zurnalı yapılmazdı. Bayram sabahı kalkar, güzel giyinir süslenir ve yanına eşini çocuğunu alır, gider gezer, ziyaretlerini yapar, aynı zarafet içinde dönerdin. Gittiğin mahallede hasta da olabilir, cenaze de olabilir. Onları rahatsız etmemek ve onların üzülmemeleri için; sessizce gidilir, sessizce çıkılırdı mahalleye.. Adı üstünde bayram, küskünlük-dargınlık kavgalar olmazdı.

Peki gelelim Cumhuriyet Halk Partili İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na. Tabii ki en doğal hakkıdır, bayramda memleketine gitmek, eşini dostunu büyüklerini ziyaret etmek, onlarla bayramlaşmak ve hasret gidermek. Dedim ya bayramlarda dargınlıklar küskünlükler olmaz; on altı milyon nüfuslu kentin başkanı her yere gidebilir. Gitmesi de gerekiyor, doğru olan bu. Ama davullu zurnalı olmadı başkan, sana yakışmadı. Ülkede bu kadar yoksul varken, bu kadar işsizlik varken, senin davullu zurnalı ziyaret yapmaman gerekirdi. Hele bunlara sebep olan AKP Hükümetinin borazanlığını yapan Nagehan Alçı ile bu geziyi, bu bayram ziyaretini yapmaman gerekiyordu. Ülke gündemi Nagehan Alçı ziyareti ile meşgul olmamalıydı ve senin partin gündem belirlerken, senin gündemi değiştirmemen gerekiyordu sevgili başkanım.

Ülke faşizmin kuşatması altındaysa tüm güçler birleşmelidir. O zaman tüm güçlerin birleşme zamanı, derhal gerçek gündemimize dönüp, bu memleketin bizim can ocağımız olduğunu haykırmalıyız.
Ülkede yaşanan bunca işsizlik, yoksulluk varken, ekonomimiz bu kadar kötü durumdayken, ben ne olacağım değil, ben ne vereceğim diyebilen bir yurtsever, bir devrimci olma zamanıdır.

Sevgili başkanım, aylardan mayıs,
işçi ve emekçi bayramında bundan tam kırk beş yıl önce, Taksim’de 1 Mayıs 1977 tarihinde çıkan olayda, otuz dört kişinin hayatını kaybetmesi ve yüz otuz altı kişinin de yaralanmasına yol açan Kanlı 1 Mayıs olaylarının 45. yıldönümü.
1 Mayıs’ta meydanlarda yüz binlerce emekçi vardı. ”Hak, hukuk, adalet, emek, özgürlük” sesleri yankılanırken; onları dinlemedik, duymadık, konuşmadık. Çünkü başka suni bir gündemi takip ediyorduk. Ülkenin bağımsızlığı için, daha hayatının baharında gençliğini ve canlarını feda eden üç fidanın ellinci ölüm yıl dönümünü hiç konuşmadık. Niçin öldüler, neydi amaçları? Kendi canlarını feda edecek kadar neyin mücadelesini veriyorlardı? Oysa o üç fidan darağacına giderken tek bir şey söylüyordu; “Biz bugün burada ülkenin bağımsızlığı için canlarımızı feda ediyoruz. Siz sadece bedenimizi öldürebilirsiniz, ama fikirlerimizi asla öldüremeziniz.”

Ne diyordu altmış sekiz devrimci gençlik hareketi: “Ülke faşizmin kuşatması altındaysa tüm güçler birleşmelidir.”
O zaman tüm güçlerin birleşme zamanı. Derhal gerçek gündemimize dönüp ‘bu memleket bizim!’ demeliyiz.
Ben ne olacağım değil, ‘bizim’ bu ülkeyi nasıl kurtaracağımızı konuşmalıyız.

Nazım’ın dediği gibi
Dört nala gelip uzak Asya’dan

Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan

Bu memleket bizim
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür

Ve bir orman gibi kardeşçesine

Bu hasret bizim

Mustafa AYDIN