İnsanoğlu; Dünya’ya gönderildiği andan itibaren, vahşi doğada hayatta kalabilmek için asırlardır çok zorlu mücadeleler vermiştir. Doğanın kudreti karşısında oldukça savunmasız ve korumasız olan insan, ancak içindeki umut ile birlik ve beraberlik içinde olursa hayatta kalabilir ve zorlukların üstesinden gelebilir. Yüzyıllardır anlatılan efsaneler ise bizi bir arada tutan inanç zinciridir. Pandora’nın Kutusu da Yunan mitolojisinin en önemli efsanelerinden biridir. Bilindiği üzere Yunan mitolojisinde her şeyin bir tanrısı vardır ve bu tanrılar akıl almaz bir rekabet içindedir. Olağanüstü yeteneklere ve güce sahip olmalarına rağmen hırslarını ve öfkelerini dizginleyemeyen tanrılar, çeşitli entrikalar döndürmüş ve hırslarına yenik düşerek insanoğlunun yaşamında birçok felakete sebep olmuşlardır.
Efsaneye göre; Epimetheus ve Prometheus Titan soyundan gelen kardeş tanrılardır. Zeus bu iki kardeşe dünyada canlılığı başlatma ve çoğaltma görevi vermiştir. Epimetheus insan hariç tüm canlıları yaratmış, Prometheus ise insanlığın koruyucu tanrısıdır. Her şey Prometheus’un insanların hayatlarını kolaylaştırmak ve kendilerini muhafaza etmek için onlara ateşi armağan etmek istemesi ile başladı. Zeus’a göre ateşin kontrolü sadece tanrılara aitti. Oysa insanoğlu ateş olsa cürmü kadar yer yakardı. İnsanlığın hayatını hiçbir şekilde kolaylaştırmak istemeyen Zeus, bu fikre şiddetle karşı çıksa da Prometheus ateşi Zeus’tan çalarak insanlara armağan etti. Ateşin kendisinden çalındığını öğrenip çılgına dönen Zeus için intikam kaçınılmaz oldu. Prometheus’u kimselerin yaşamadığı Kafkas dağlarında Zincire vurdurdu ve her gün ciğerini yemesi için bir kartal gönderdi. Her gece ciğeri kendini yeniliyor ve ertesi gün kartal gelip tekrar yiyordu. Sonsuza dek sürecek kısır döngü… Fakat Herakles’in Kafkas Dağı’na ulaşıp kartalı öldürmesiyle bu işkence sona erdi.
Zeus’a göre tek suçlu Prometheus değildi. İnsanlar da en az onun kadar suçluydu ve cezalarını çekmeliydi. Sadece erkeklerin yaşadığı dünyada her şeyin tekdüze olduğunu düşünen Zeus, biraz huzur kaçırmak için demirciler tanrısından bir kadın yapmasını istedi. Tanrılar, yapılan toplantı sonrasında her ne kadar bu fikre sıcak bakmasalar da Zeus’a karşı gelemedi ve kabul ettiler. Hepheistos toprak ve sudan çok çekici bir kadın yarattı. Hermes kadına bazı kötülükler yükledi. Kadınlığı ve güzelliği Afrodit’ten alan kadın güzel olmasına güzeldir ama dili yalanla, kalbi ise sadakatsizlikle doludur. Zeus bu kadına ‘Tanrıların hediyesi‘ anlamına gelen Pandora adını vermiştir. Pandora, aynı zamanda dünyaya gönderilen ilk kadın olacaktır. Bütün Tanrılar Pandora’ya can üfledikten sonra onu dünyaya gönderirler.
Zeus, intikam ateşiyle yanıp tutuşarak yarattığı Pandora’yı dünyaya göndermeden önce ona bir kutu verir ve kesinlikle açmamasını söyler. Oysa Pandora’nın o kutuyu açacağına o kadar emindir ki… Prometheus ve insanlardan ateşin öcünü almak isteyen Zeus, Pandora’yı Epimetheus’a eş olarak gönderir. Prometheus, kardeşini tanrılardan gelen hediyeleri almaması konusunda defalarca uyarmasına rağmen uyarılara kulak asmayan Epimetheus, Pandora’yı görür görmez aşık olur. Üstelik bu aşk evlilikle sonuçlanır.
Zeus’un Pandora’ya verdiği ve açmaması yönünde sıkı sıkı tembihlediği kutu öylesine ihtişamlı bir kutudur ki Pandora merakına yenik düşer ve kutuyu açar. Kapak açılır açılmaz daha önce insanların karşılaşmadığı türden kötülükler, hastalıklar, salgınlar, ölümler, kin, nefret, öfke, kıskançlık, açlık, susuzluk birden tüm dünyaya yayılır. Bu kötülükler öylesine kuvvetlidir ki bunca zaman huzur içinde yaşayan erkekler derin bir acı hisseder. Kutuyu açtığına pişman olan Pandora, zorla da olsa kutunun kapağını kapatmayı başarır ama kutuda tek bir şey kalmıştır.
UMUT…
O günden sonra dünyada ne kadar kötülük yaşanırsa yaşansın, insanlar o umut sayesinde yaşama sıkı sıkıya tutunacak ve mücadele edecektir.
Melike Sorgun