Yürürken dikkat ediyor muyuz?
Yanından geçtiğimiz ağaçlara, ayaklarımıza dolanan kedilere, köpeklere…
Sizce dikkat ediyor muyuz bizi ıslatan yağmur damlalarına? Yoksa sadece koştura koştura kaçıp gitmeyi mi tercih ediyoruz, ıslanmamak için yağmurun olmadığı bir yere? Böyle böyle yaşam akıp gidiyor elimizden, içimizden, nefesimizden…
Her gün yanından geçtiğimiz o ağaca belki bakmadığımız o günlerden birinde yuva yapmıştır bir kuş. Ağaç dalları arasında cıvıldaşan bir sürü küçük yavruları da vardır. Ayağımıza dolanan bakmadığımız kedicik belki de yaralıdır o gün ve yardım istiyordur bizden. Hepsinden öte koştura koştura kaçtığımız yağmur, hayat veriyor bize farketmediğimiz halde…
Farkındalık aslında hayatın her anındadır. Attığımız adım, söylediğimiz her söz – ya da duyduğumuz – dinlediğimiz bir şarkı, etrafımıza bakışımız bile bizim farkındalığımızla ilgilidir aslında. Farkındalık hayatı nasıl algıladığımızdır en temelde. Bu günlük yaşamdaki ilişkilerimizden en derinde Öz’ümüzle hatta Tanrı ile olan iletişimimize kadar bizimledir. Yaşam döngüsü içerisinde durduğumuz yeri, hayata bakışımızı ve hayatı nasıl yaşamayı seçtiğimizi farkındalığımız belirler. Örneğin, günlük yaşamınızda çok gerginseniz, sürekli kendinizi istemediğiniz tartışmaların içerisinde buluyorsanız, bu sizin büyük ihtimalle kendinizi hiç dışarıdan izleyip öz eleştiri yapmadığınızı gösterir. İnsanın sürekli etrafına yaydığı enerji neyse benzer enerjideki insanları kendisine çeker. Ne kadar gergin ve huzursuzsanız etrafınızda da öyle insanlar bulursunuz. Bu da tabii ki tartışmaları doğurur. Ancak kendinizi farkedip, gerginlikleri yaratan nedenleri ortadan kaldırmaya başladığınızda daha huzurlu sosyal ortamlar yaratmaya başlarsınız.
Bir de doğa demiştik; doğayı ne kadar anlamaya ve tanımaya çalışırsak yani doğayı ne kadar fark edebilirsek, kendimizi de o kadar hızlı değiştirilebilir ve dönüştürebiliriz. Doğa kendi içerisinde bir denge ve ahenge sahiptir. Doğa ile ne kadar uyumlu olursak ve her gün bilerek ya da bilmeyerek zarar verdiğimiz doğaya karşı daha dikkatli olursak farkındalığımızı da o denli geliştirilebiliriz. Çünkü evrende hiçbir şey tesadüfi değildir. Rüzgar, ağaç dallarının arasından tesadüfi olarak esmez; kuşlar ağaçların üzerinde rastgele ötmezler, çiçekler kokularını salıyorsa bunun bir amacı vardır. İşte tüm bunları hissetmeye ve anlamlandırmaya başladığımızda parçası olduğumuz doğayı da daha net tanıyabilir ve elbette fark edebiliriz. Aslında ölümün dahi olmadığı şu dünyadan akıp giden durmadan devam eden bir yaşam döngüsü vardır. Farkındalık bu döngüdeki yerimizi algılayabilmektir en temelde. Varlığın dünyada yaşamı bittiğinde içerisindeki yaşam enerjisi yani bilinci geldiği yere özüne döner. Beden inancına göre toprağa bırakılabilir. Orada minik canlıların desteği ile tekrar doğaya karışır. Belki bir ağacın kökleri aracılığıyla o ağacın içerisinde yaşamaya devam eder. Her gün yanından geçip gidip dikkat bile etmediğimiz o ağaç belki geçmişte yaşamış insanların bedenlerinden birşeyler taşıyordur benliğinde. Ya da yakılmıştır kişi havaya karışmıştır; bedeni ve yağmur olarak yağmıştır tekrar dünyaya. Islanmamak için kaçtığımız o yağmur bu dünyadan göçmüş insanlardan bir şeyler taşıyordur belki benliğinde…
Evrende hiç birşey yok olmaz sadece dönüşür, durmadan gelişir büyür ve evrimleşir. Farkındalıkta bilinçlerin gelişimi için en büyük araçtır. Unutmayalım bakmak ve görmek aslında birbirinden farklı şeylerdir. Bakanların çoğu kör bakar aslında. Gerçekten görmek istiyorsanız yüreğinizin gözüyle bakın…
Ağaçlara, kedilere, köpeklere ve yağmura…
Mustafa Caner ZENGİN
Ruhsal Gelişim ve Meditasyon Eğitmeni