UZAYLILAR SEÇİM KAZANABİLİR Mİ?
Öncelikle kim bu uzaylılar?
Hangi seçime giriyorlar?
Neden giriyorlar başka işleri mi yok?
Türünden sorular bu başlık altında sorulabilir.
Elbette uzaylı işin şakası. Genel olarak bakıldığımız zaman hepimizin uzaylı olduğu da söylenebilir.
Ancak bu yazıda “uzaylı” kelimesi ile kastedilen içinden geldiği ve halen içinde yaşadığı, hitap ettiği ve ikna edip oy almak istediği halka uzak, yaban, soğuk siyasi kişidir.
Özellikle toplumun büyük çoğunluğunu oluşturan yoksul ve muhtaç kesim göz önüne alındığında bu uzaylı siyasilerin bu bölümle hiç etkileşimi olmadığı rahatlıkla söylenebilir.
Bu durumu deneyimleyen birisi olarak; Özellikle belgesel çekmek ve başta “Rantsal Dönüşüm” gibi sorunlarla boğuşan insanlarımıza dikkat çekmek istediğimde beni ilk gördüklerinde ve CHP kimliğim olduğunu öğrendiklerinde yüzlerindeki şaşkın ifade her şeyin özeti olmuştu.
O gün kendilerine hangi partiden olduğumu tahmin etmelerini istediğimde CHP’yi en son sıraya koyarak saymaları beni üzmüştü. Ancak bu samimiyetle yapılan tercih sırasının elbette önemli bir sosyo-politik ipucu taşıdığını kavramıştım.
Sonraki süreçlere temaslarımı sıklaştırdığım zaman ilk zamanlar “Uzaylı” görmüş gibi olan halkmızın, gün geçtikçe bize karşı tutumları yumuşamış ve muhabbetleri artmıştı.
Buradan çıkartılacak sonuç oldukça basit: insanların size olan güveni sizleri tanıma katsayıları ile doğru orantılıdır.
Kısacası bir siyasi parti toplumla ne kadar temas ederse alacağı destek yükselir. Toplumda karşılık bulur. Siyasal matematik ile söylenecek olursa: Oy oranı artar.
Yaklaşan yerel seçimler öncesi gerçekleşen değişim her ne kadar omurgasında büyük çatlaklar barındırsa da CHP için bir şanstı. Uzunca süre değişmeden gelen liderlik yapısının değişeceği, yenilenen söylemlerin çizginin de iktidar yolunu açacağı dillendirilmeye başlanmıştı.
Ta ki kongre sürecinde verilen özellikle “ön seçim namus şeref sözünün” ve liyakatli kadro ve adaylar iddiasının içinin boş olduğunun ortaya çıkana kadar.
Alınan bu hatalı kararlar öncelikle partinin kendi öz gücü olan örgütlerini böldü-küstürdü. Bununla beraber toplumda CHP değişiyor-yenileniyor imajını da yerle bir etti.
Çünkü tam da bu noktada toplum beklentisi; bir uzaylı gibi 40 yılda bir seçimden seçime mahallelerine uğrayan değil yokluğun ve yoksulluğun en zirve noktasını yaşadığımız son yıllarda kendilerine ümit olacak, karanlığa düşmüş yolları aydınlatacak bir kurucu CHP iradesiydi. Zaten Halkçılık ilkesinin esası da bu olmalıydı. Ancak olmadı.
Kürsülerden verilen yeminler tutulmadı, parti içerisindeki hiyerarşi ve saygı-sevgi-vefa kombinasyonu zarar gördü, liyakat esasına uymadığı yönüyle eleştirilen iktidar ile aynı noktada birleşildi.
Peki bu durum partiye kazandırır mı göreceğiz.
Velev ki kazandırdı diyelim. İlkelerinden bu derece uzak, en yüce organlarda verilen sözü tutmayacak kadar savruk bir partinin uzun vadede başarılı olması mümkün mü? Değil.
Siyasi partilerde esas olan sürdürülebilirlik ve istikrardır. Bir parti anlık değişim nidaları ile değil de eleştiri-özeleştiri mekanizmasını da içeren bir süreçle hareket ederse işte o zaman yenilenir hatta tazelenir.
Toplumdan kopuk giden partinin uzaylı gibi gökyüzünden bakan adaylarına, halk sandıkta uzaylıya el sallar gibi güle güle yapmazsa iyidir.
Çünkü ülkenin kaybedek bir günü daha yok. Yerel seçim başarısızlığı ardından önce umutsuzluk ve ardından kaos getirebilir.
CHP ya bu ülke insanına “umut” olacak ya da halkın gözündeki kayıp çizginin altını bir defa daha çizecek.
Görelim…