“Ben, toplumdaki değerlerin ikiyüzlülüğünü, sahteliğini, gülünçlüğünü göreli beri, gülünç olmayan tek tutamağı arıyorum: Gerçek sevgiyi ! ” (Aylak Adam, s.183)
Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam adlı yapıtı kalabalıklar içinde yalnızlaşan, çevresiyle uyum sorunu yasayan bireyin var olma savaşımını, yaşamını anlamlandırma çabalarını ve değer arayışını anlatır. Çocukluğunda bilinçaltına ittiği anılarının etkisinden kurtulmayı amaçlayan odak figürün var olma çabasının irdelendiği yapıtta yazar, genel olarak aydın sorunsalını birey-toplum ve bireyin iç çatışmaları biçiminde aktarır.
Yapıtta yabancılaşma, yalnızlık, aile kurumu, tutunamama gibi izlekler, C.’nin baba kompleksinden güç alan kurulu düzen karşıtlığı ve aylaklığı, babadan kalma mirasın sağladığı olanaklar çevresinde ortaya konur.
C.yi ‘Aylak Adam’ yapan ilk etken C.’nin babasıdır. Ataerkil bir figür olarak baba, bu romanın psikanalitik yükünün en ağır bölümünü çeker. C. babası sayesinde ya da babasına benzememe çabası içinde aylaklık durumu sergileyen bir figürdür, aylaktır. Babasının kendisine bıraktığı malvarlığı sayesinde rahatça yaşarken, babasının manevi mirası C.nin kendisi olmasını daima engelleyecek, özgürlüğüne gölge düşürecektir. Okura, oğluna sevgi göstermemiş bir baba olarak sezdirilen C.’nin babası, bir de C.’nin dünyada en çok değer verdiği kişi olan Zehra Teyze’siyle cinsel anlamda bir paylaşımda bulununca, C. için buhranlar ve bunalımlar kaynağına dönüşür. Babasının ‘bıyıklı’, ‘kadın bacaklarına düşkün’, ‘zengin’ ve ‘C.nin kulağını yırtmış’ oluşu, C.’nin takıntılarının birebir sebeplerini oluşturacaktır. Baba tanımıyla gelen, kaba güce dönüşmüş, otorite ile iç içe geçmiş cinsel saldırganlık roman boyunca ilgili ilgisiz birçok yerde C.’nin kulağını kaşımasıyla belirgin kılınacaktır. Baba figürü ve C.’nin kökü-babada problemleri romanın başlıca izleklerinden birini oluşturacak ve Aylak Adam karakterinin hastalıklı ruh halinin en önemli unsurunu oluşturacaktır. Öte yandan Aylak Adam’ın “baba parası” yiyor olması, dünyaya ve yaşama karşı olan isyanında tutarlı ve kararlı gibi gözüken ‘Aylak Adam’ın dünya görüşünün temelsizliğine bir göndermedir.
Aylak Adam aslında babasının sağladığı olanaklarla, isteyebileceği her şeye sahiptir. Ancak roman boyunca babasını çağrıştıran her şeyin karşısında yer alır: Aylak adam C.’nin anlatı zamanında ölü olan babası, komisyonculukla servet edinmiş, sevgisiz, kaba, saldırgan, evde baldızıyla ve sıklıkla değiştirdiği hizmetçilerle ilişkiye giren kadın düşkünü biridir. Odak figür C, henüz çocuk yaştayken babasının kendisini büyüten Zehra teyzesiyle olan cinsel yakınlığına şahit olmuştur, bunun üzerine babasına saldırmış ve boğuşma sonunda kulağı yırtılmıştır: “Babam bir koluyla teyzemin etekliğini kaldırıp sarmış, öteki eliyle çıplak bacaklarını okşuyordu. ‘Zehra, şu bacakların yok mu?’ dedi. Çevrem kararır gibi oldu. Fırladım. Üstlerine atıldığımda bacaklar hala çıplaktılar. ‘-Bırak onu diye bağırdım…’ Elini ısırdım; Kafamdaki ses durmadan, ‘Kulağı yırtıldı,’ diyordu.”( Aylak Adam s.122)
Roman boyunca C, bu baba tipinin izlerini davranışlarında yaşamıştır. İlk gençlik yıllarında karşı cinse duyduğu ilgi ve istekten dolayı kendini suçlamış ve kadınların bacaklarına dokunamamıştır. Ayrıca romanın anlatımında leitmotive’e dönüşen “Kulağını kaşıdı.” kötü çocukluk anısının izi olarak olay örgüsünde kendini göstermiştir. Çocukluğunda babası tarafından kutsal değerlerin çiğnendiğine, sevdanın tensel zevklerden ibaret görüldüğüne tanıklık eden C, roman boyunca bu fikri yenmeye çalışmıştır. Sürekli olarak toplumdan ve çevresinden ne kadar farklı olduğunu görmesi odak figürü büyük bir yalnızlık duygusuna sevk etmiştir. Bu duygu yaşamın amacını “birbiri için yaratıldığına inandığı kişi” ile tamamlanmak olarak gören C, onu sürekli arayışına dönüşmüştür. Bu arama süreci, aynı zamanda kişinin kendini arama süreciyle örtüşür. C, onu bulduğu zaman tamamlanmış olacaktır.
Aile içerisinde politik toplumsallaştırma sürecini yaşayan çocuğa yine ailesi tarafından sorumluluk, boyun eğme, sadakat, korku… gibi duygulanımlara ket vurması öğretilir. Böylece çocuk olgunlaşır. Baba yaşadığı toplumun –para, güç, iktidar, menfaat, yaşamdan zevk alma gibi- değerlerini oğluna aktaramadığı için C’nin politik toplumsallaşma süreci yarıda kalmıştır. Hatta C’nin toplumun genelgeçer kurallarına aykırı bir kimliğe sahip olmasına yol açmıştır. C. babası tarafından sunulan her şeye karşı çıkmıştır. Odak figür, ailesi tarafından verilen adı reddetmekle, kadınlara karşı duyduğu cinsel ilgiden dolayı kendini suçlamakla, hesapsızca para harcamakla ve bir işte çalışmamakla babasına benzememeye ve aslında ondan kendisine göstermediği babalık şefkatinin öcünü almaya çalışır. Bu öç alma duygusunun büyüklüğü romanın adıyla da kendini belli eder. Olay örgüsü içerisinde bu söylediklerimiz C’nin ağzından şu cümlelerle ifade edilir:
“ -İş yapmam ben; aylakım…. Çalınmış para yerim ben.” (Aylak Adam, s.143) Bu para babasının C’ye göstermesi gereken şefkatten, sevgiden ve zamandan çalınarak biriktirilmiştir. Çalınan C’nin hayatıdır.
Odak figürün hissettiği yalnızlık duygusu ile toplumsal yabancılaşmanın arka planında babasına duyduğu nefret yatar. C herkesçe benimsenmiş toplumsal kurallara uyum sağlayamamıştır. O, evliliğe gereksiz bir kurum gibi bakar “İki çocukları var: Biri kız, biri oğlan. Erkek akşamları eve elinde paketler, kesekağıtlarıyla döner.” O sıradan bir hayatı istememektedir. Bu yüzden sevgilisi Güler’in hayallerini gerçekleştirmeyecektir. Çevresinde kendisini anlayacak yakın birinin bulunmaması baş kahraman C’yi bütün roman boyunca tutamak arayışına itmiştir. Bu ise “gerçek sevgi”dir.
C’nin aylaklığı toplumun günübirlik ilişkilerine, dedikodularına, eşya düşkünlüğüne, eli paketlilere, sadece tensel dokunmadan ibaret cinsel ilişkilere bir başkaldırıdır: “…İnsanın bir tutamağı olmalı…. Dünyada hepimiz sallantılı, korkuluksuz bir köprüde yürür gibiyiz. Tutunacak bir şey olmadı mı insan yuvarlanır. Tramvaylardaki tutamaklar gibi. Uzanır tutunurlar. Kimi zenginliğine tutunur; kimi müdürlüğüne; kimi işine, sanatına. Çocuklarına tutunanlar vardır. Herkes kendi tutamağının en iyi, en yüksek olduğuna inanır.” (Aylak Adam s.152) Odak figürün yaşadığı toplumun değerlerine karşı takındığı bu aykırı tutum onu çok büyük bir yalnızlığa itmiştir.
Henüz bir yaşındayken annesini kaybeden C.’nin hayatındaki ilk kadın figür Zehra Teyze’sidir. Bu yüzden teyze karakteri onun için en önemli varlıktır; onu koruyan, gözeten kişidir teyzesi. Babasının hizmetçilerle ve özellikle de teyzesiyle yaşadığı cinsel münasebet, C.’nin babasına karşı nefretini daha da büyütürken teyzesine olan sevgisini yüceltmiştir. Teyze de C. gibi babanın bir mağdurudur.
Teyzesine ait her şey C.’nin yaşamı boyunca bütün sevgililerinde aradığı özellikleri oluşturmaktadır. (Şaşı kadınlara karşı zaafı oluşu,…) Aynı şekilde hiçbir kadının bacaklarına bakamaması da babası ve teyzesini mutfakta yakaladığı sırada babasını teyzesinin bacaklarını açmışken görmesidir.
Aylak Adam romanının baş kahramanı C, geçmişte yaşadığı kötü tecrübeleri sindirememiştir. C’nin kötü baba tipine karşı bir sığınak olarak zihninde geliştirdiği -anne-kadın sevgili imajı- Zehra Teyze, C.’yi yaşamı boyunca büyük bir arayışa sevk etmiştir. Bu arayış aslında C’nin kendini bulma çabasıdır.
Kitap:
Yusuf Atılgan, Aylak Adam, İstanbul: Can Yayınları, 2019.